وَاسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلاَّ عَلَى الْخَاشِعِينَ
Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
Bakara Suresi-45 ayeti kerimesi hacet namazından bahsetmektedir.
Bismillâhirrahmânirrahîm
İstiane sabırla ve namazla yalnız Allah'tan istenebilir.
Peygamber
Efendimiz (S.A.V) buyurmaktadır: "Cebrail kardeşimin bana öğrettiği iki
namazdan biri İSTİHARE, diğeri HACET namazıdır."
Kişi bir
kararın kendisi için uygun olup olmadığını İSTİHARE namazı kılarak
Allah'tan sorabilir. Bu iki rekâtlık namazda Fâtiha'dan sonra Kâfirun
Suresi okunur. İkinci rekâtta da Fâtiha'dan sonra İhlâs Suresi okunur ve
Allah'tan yapmak istenen şeyin ya da kararın uygun olup olmadığı
sorulur. Eğer Allahû Tealâ beyaz veya yeşil renklerin hakim olduğu bir
rüya göstermişse kararın uygun, siyah veya kırmızı renklerin olduğu bir
rüya göstermişse uygun olmadığı anlaşılır.
2. namazın adı HACET namazıdır ve şöyle kılınır:
1. Rekât: Subhaneke + Fâtiha + 3 Âyetel Kursî
2. Rekât: Fâtiha + İhlâs + Felâk + Nâs
Oturuş: Ettehiyyatu
3. Rekât: Fâtiha + İhlâs + Felâk + Nâs
4. Rekât: Fâtiha + İhlâs + Felâk + Nâs
Oturuş: Ettehiyyatu + Allahumme Salli + Allahumme Barik + Rabbena
Ve
kişi Allah'tan hacette bulunur: "Yarabbi benim mürşidim kim, bana onu
göstermeni dilerim. "Dünyaya ya da manevî âleme ait birşey isteniyorsa
yine hacet namazı kılınır. Allahû Tealâ "namazla"sözüyle hacet namazını
ifade etmektedir. İnsanlar vardır hem Allah'a ulaşmayı dilemezler hem de
hacet namazını kılarak Allah'tan devamlı mürşidlerini sorarlar. Allahû
Tealâ da onlara sabırlı da olsalar mürşidlerini hiç göstermez. Bu
insanlar kendi kendilerini aldatırlar: "Ben Allah'a ulaşmayı diliyorum
ama Allah bana mürşidimi göstermiyor" diyerek yalan söylerler. Çünkü
Allahû Tealâ buyurmaktadır:
29/ANKEBÛT-5
Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi le âtin, ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim
Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o
taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir
(ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en
iyi bilendir.
Eğer kişiler huşû sahibiyse kesin şekilde inanırlarki ruhlarını ölmeden
evvel Allah'a ulaştıracaklardır ve ölümden sonra da ruhları tekrar
Allah'a bir defa daha geri dönecektir.
Hacet namazı kılınıpta Allah'tan sorulduğu zaman o şeye ehil olunmalıdır.
Hacet
namazını kılan kişi huşû sahibiyse yani Allah'a ulaşmayı gerçekten
diliyorsa ve mürşidini Allah'tan sorduysa Allah'ın o kişiye mürşidini
daha ilk seferde göstermemesi mümkün değildir. İşte bu dizayn içerisinde
âyet-i kerime Allah'tan istianenin nasıl istenmesi gerektiğini ifade
etmektedir. Ve kişi huşû sahibi olmuşsa Allahû Tealâ mutlaka mutlaka
mürşidini gösterecektir ve istianeyi ona ulaştıracaktır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ
الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
Maide suresi 35. ayeti kerimesi
Allahû Tealâ burada âmenû olanların takva sahibi olmasını ve Allah'a
ulaştıracak olan vesileyi yani mürşidi Allah'tan istemelerini emrediyor.
Tabiatıyla mürşide ulaştıktan sonra da nefs tezkiyesi söz konusu. Ve
Allahû Tealâ, “Allah yolunda cihad edin.” diyor. Bu cihad, hem insanın
nefsiyle yapacağı büyük cihad hem de Allah'ın düşmanlarıyla yapılan
küçük cihadı kapsar. Allahû Tealâ, felâha ermenin, kurtuluşa ermenin
cihadla mümkün olacağını söylüyor. Bu âyetteki cihad nefs tezkiyesi ve
tasfiyesi olan büyük cihaddır.
Nefse karşı cihad-ı ekberi
kazanmak ancak mürşide tâbî olmakla gerçekleşir. Mürşidsiz hiç kimse tek
başına büyük cihadı başaramaz. Allah'tan, Allah'a ulaştıracak olan
vesileyi istemek, mürşidi istemek, nefs tezkiyesi yapmak farzdır. Felâh,
cennet müjdesine, cennet kurtuluşuna ulaşmaktır.
Âyette
bahsedilen felâh (kurtuluş) 3. kat cennet müjdesidir. Bir insanın 3. kat
cennet kurtuluşuna ulaşması, felâha ermesi, vesileyi istemesine,
mürşide ulaşmasına, tövbe edip kalbine îmân yazıldıktan sonra nefs
tezkiyesi yapmasına ve böylece 3. safha takva sahibi olup felâha
ermesine bağlıdır. 1. safhadaki takva Allah'a ulaşmayı dilemek yani
âmenû olmaktır. Kişiyi birinci kat cennete ulaştırır (Cennetün Aliyeh).
2. safhadaki takva âyet-i kerimede “Allah'a karşı takva sahibi olun ve
O'na ulaştıracak vesileyi isteyin.” olarak belirtiliyor. Yani Allah'a
ulaştıracak vesileyi, mürşidi isteyip mürşidin önünde tövbe ederek, el
öperek “lâ ilâhe illallâh muhammedun resûlullâh” diyerek, 2. safhadaki
takvanın sahibi olursunuz. Burada ikinci kat cennet kazanılır (Cennetün
Firdevs). Sonra O'nun yolunda cihad etmeye, büyük cihadı (nefs
tezkiyesi) yapmaya başlıyorsunuz. Nefs tezkiyesi sonunda Allahû
Tealâ'nın evliyası oluyorsunuz. Tezkiye olayında ruh Allah'a ulaşır ve
kişi felâha erer. Burada 3. kat cennetin müjdesi vardır (Cennetün Huld).
Böylece âyet-i kerime bize 1. 2. ve 3. safhadaki takva ile takva sahibi
olmayı gösteriyor.